6,3 milyon genç ne olacak?

Ancak sürekli vurguladığımız gibi, adil bir vergi politikası, kamu harcamalarında şeffaflık ve bağımsız yargıya güven gibi alanlardaki yapısal reformlarla desteklenmeyen bir ekonomi programı, ne vatandaşı ne de piyasaları tam olarak ikna edebiliyor.

1-14 Eylül 2024 tarihli sayıdan 

HEM İŞSİZ HEM OKULSUZ

Bu tablonun en büyük, en yakıcı etkisini ise istihdam piyasasında görüyoruz. Zira yüksek enflasyon ile maliyetleri sürekli artan şirketler, büyümenin yavaşlaması ile düşen talep nedeni ile işten çıkarmalara başlıyor, konkordato sayısı giderek artıyor. 2024’ün ikinci çeyrek işsizlik verileri, çok ciddi bir tehlikeyi bu anlamda gözler önünde seriyor.

İşsizlik oranı son üç çeyrektir yüzde 8,8’de sabit kalsa da, zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel iş gücü ve işsizlerden oluşan geniş tanımlı işsizlik yüzde 27,3 ile 2021 yılı ilk çeyreğinden bu yana en yüksek seviyesini gördü.

İşsizlik konusunda en vahim sonuçlar ise genç işsizlere bakınca ortaya çıkıyor. 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki çeyreğe göre 0,4 puanlık artış ile yüzde 16,3 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 13,7, kadınlarda ise yüzde 21,5 olarak tahmin edildi. Ne herhangi bir işte çalışan ne de herhangi bir okulda eğitim gören 15-34 yaş arası işsizlerin sayısı ise 2024 ikinci çeyrekte 6,3 milyon olarak ölçüldü.

Bu rakam bir önceki çeyreğe göre 100 bin kişilik bir azalmaya işaret ediyor. Ama unutmayalım, gençlerin en önemli istihdam deposu olan turizm sezonunun başladığı ikinci çeyrek için bu kadar az bir istihdam artışı bile yeterince büyük bir sorun. Sonuç olarak, gençlerimizin yüzde 26’sı ne okuyor ne çalışıyor. Yani dünyanın teknoloji ve yapay zeka üzerinden ışık hızıyla geliştiği bir dönemde, milyonlarca gencimiz vasıfsız, tecrübesiz bir halde bulunuyor.

En iyi ihtimalle kayıt dışı olarak bir yerlerde çalıştıklarını ve ekmek paralarını çıkardıklarını varsayabiliriz. Bu vahim tabloyu düzeltmek için ise ne iktidarda ne muhalefette kapsamlı bir çözüm önerisi var. Oysa Türkiye’nin şu anda en büyük sorunu bu değil de, nedir?

KISA VADELİ DIŞ BORÇTA YENİ REKOR

Türkiye’de el yakan faizler nedeni ile finansman ihtiyacını gidermekte zorlanan şirketler, çareyi giderek daha çok yurt dışından borçlanmakta buluyor. Bu nedenle kısa vadeli dış borç stoku da haziran sonu itibarıyla, 2023 yıl sonuna göre yüzde 2,5 oranında artışla 180,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Böylelikle kısa vadeli dış borç stokunda 1990 yılından beri çeyreklik bazdaki en yüksek miktara ulaşılmış oldu. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından yapılan açıklamaya göre, bankalar kaynaklı kısa vadeli dış borç stoku yüzde 10,2 oranında artarak 75,4 milyar dolar olurken, diğer sektörlerin kısa vadeli dış borç stoku yüzde 1,6 oranında azalarak 60,4 milyar dolar düzeyinde oluştu. Orijinal vadesine bakılmaksızın kısa vadeli dış borç stoku ise, 236,6 milyar dolarla yeni rekor seviyeye yükseldi. Açıklamada şöyle denildi: “Bankaların yurt dışından kullandıkları kısa vadeli krediler, 2023 yıl sonuna göre yüzde 38,7 oranında artarak 17,5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Banka hariç yurt dışı yerleşiklerin döviz tevdiat hesabı yüzde 5,8 oranında azalarak 18,8 milyar dolar, yurt dışı yerleşik bankaların mevduatı da yüzde 4,9 oranında azalışla 19,7 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca, yurt dışı yerleşiklerin TL cinsinden mevduatları geçen yıl sonuna göre yüzde 28,2 oranında artışla 19,4 milyar dolar oldu.


MERKEZ SIKI DURUŞUNU KORUYOR

Son dönemde giderek artan faiz indirimi beklentilerine karşın, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ağustos ayı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında da sıkı duruşunu korudu. Politika faizi, Mart 2024’ten beri olduğu gibi yüzde 50 düzeyinde bırakıldı.

TCMB yönetimi, aylık enflasyonda istikrarlı bir gerileme görülmeden sıkı para politikasından vazgeçilmeyeceği mesajını verdi. Bununla birlikte enflasyon üzerindeki yurt içi talep baskısının azalmaya başladığına işaret edildi. Öte yandan hizmet enflasyonundaki yapışkanlığına yapılan vurgu ise dikkat çekti.

İLK İNDİRİM NE ZAMAN GELİR?

Piyasa oyuncularının önemli bir kesimi, ağustos PPK’sinden yılın son çeyreğinde bir faiz indirimi olacağı yönünde mesaj bekliyordu. Ancak TCMB açıklamasında, faiz indirimi konusunda henüz istenen koşulların sağlanmadığı vurgusu yaptı. Elbette bu hem uluslararası piyasa oyuncularına, hem krediye daha ucuz ulaşmak isteyen iş dünyasına, hem de hükümet içerisinde faiz indirimini destekleyen çevrelere bir mesaj niteliği taşıyor.

PPK metninde, “Aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sıkı para politikası duruşu sürdürülecek” denildi ve hatta bunun da ötesine geçilerek, enflasyonda belirgin ve kalıcı bozulma öngörülmesi durumunda para politikası duruşunun sıkılaştırılacağı kaydedildi. Bu ifade önceki metinde de yer almasına rağmen, faiz indirimi beklentilerinin arttığı bir dönemde, ağustos metninden çıkarılabileceği tahminleri yapılıyordu. Böylelikle diyebiliriz ki, en erken faiz indirimi için şimdi gözler ekim ayı ve sonrasına çevrildi. Hatta bu yılın yüzde 50 ile kapatılıp, ilk faiz indiriminin Ocak 2025’de olacağı da öngörüler arasında.

HİZMET ENFLASYONU VURGUSU

Bu arada elbette gözler yıl sonu enflasyon hedeflerine yakınsanabilmesi için bundan sonraki aylık enflasyon gerçekleşmelerinin nasıl olacağında. Zira enerji zamları ve son haftalarda yükselişini hızlandıran döviz kurları nedeniyle, aylık enflasyonda beklenen düşüş riske girmiş durumda.

PPK metninde ise, temmuz ayında aylık enflasyonun ana eğiliminin hazirana göre sınırlı yükseliş yaşasa da ikinci çeyrek ortalamasının altında kaldığına dikkat çekildi. Üçüncü çeyreğe ilişkin göstergelerde yurt içi talebin yavaşlama trendine ve enflasyonist etkisinin azaldığına işaret edilirken, şu görüşlere yer verildi: “Mal enflasyonu düşerken hizmet enflasyonundaki iyileşmenin gecikmeli olacağı değerlendirilmektedir. Hizmet enflasyonundaki yüksek seyir ve katılık, enflasyon beklentileri ve jeopolitik gelişmeler enflasyonist riskleri canlı tutmaktadır.” Metinde, para politikası duruşuna ilişkin paragrafta da kararlı duruşun; yurt içi talepte dengelenme, Türk lirasında reel değerlenme ve enflasyon beklentilerinde düzelme vasıtası ile aylık enflasyonun ana eğilimini düşürecek ve dezenflasyon sürecini güçlendireceği de dile getirildi.

FED İNDİRİME BAŞLIYOR

Öte yandan biz kendi faiz politikamızı konuşaduralım, dünyanın en büyük ekonomisinden önemli bir açıklama geldi. 2024 Jackson Hole Ekonomi Politikaları Sempozyumu’nda konuşan ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Jerome Powell, faiz indirimi konusunda şimdiye kadarki en net mesajını verdi. Powell, istihdam piyasasına yönelik artan risklerin daha fazla zayıflamaya alan bırakmaması ve enflasyonun Fed’in yüzde 2’lik hedefine ulaşması nedeniyle ABD merkez bankasının faiz oranlarını düşürmesinin “zamanının geldiğini” söyledi. Elbette bu durum, Türkiye’nin de aralarında olduğu gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere tüm uluslararası piyasalarda etkisini gösterecek. İzlemeye devam edeceğiz.

Umarız işinize yarayan bir içerik olmuştur

Yorum yapın